-Hırvatistan maçında kahraman, Almanya maçında ise "kötü çocuk" ilan edildiniz...
Rüştü Reçber: Yarı finale benim sayemde yükseldik ama finale çıkamamayı tek bana bağlamak doğru değil. Maç 2-2 olmuştu zaten. Uzatmalarda yediğimiz bir gol vardı. O olmasaydı belki her şey daha farklı olabilirdi. İnsanların bu tarz konuşmaları veya yazmaları beni ilgilendirmiyor. Işıl Reçber: Bir takımdaki başarı da başarısızlık da bütün takıma aittir. Bunu tek bir kişiye mal etmek doğru değil. Çünkü Rüştü her zaman çok mütevazidir. Önündeki 10 kişiye rağmen top kaleye giriyorsa "Bu top buraya nasıl girdi" diye defansa bahane bulmaz. "Golü ben yedim" diye düşünür.
-Maçı izledikten sonra kendinizde hata buldunuz mu?
R.R: Tabii. Almanlar'ın attığı ikinci golde tek hatalı benim. Bunu hiç çekinmeden söylerim. Hatalı olduğum yerde hatalıyımdır, kimseye suç atmam.
-Kaleden erken mi çıktınız?
O benim şahsi hatamdır.
-Golü yediniz... Aklınızdan ilk geçen neydi?
R.R: 70 milyon izleyicinin gözünün o maçta olduğunu biliyorsunuz, yurt dışındaki gurbetçilerin izlediğini biliyorsunuz. Yani çok büyük sorumluluk altındasınız. Ve bu sorumluluğu taşırken yapmış olduğunuz bir hatayla belki de onca insanın hayallerini, güzel dileklerini yıkmış oluyorsunuz. Bunları düşündüm.
-Ya siz ne hissettiniz?
I.R: Ben de çok üzüldüm. Rüştü'nün de söylediği gibi tüm Türkiye'yi ilgilendiren bir maçtı bu. Elinden gelenin en iyisini yaptı ama kader...
Yaşadığım denge kaybını Fatih Hoca'yla paylaşmadım
- Bir de yenilgiyi yırtılan kulak zarınıza da bağladılar. Uzmanlara göre bu durum denge problemi yaratırmış...
R.R: Hırvatistan maçından sonraki o sevinç gösterisinden sonra, arkadaşlardan kulağıma bir darbe aldım. Dolayısıyla bir problem oldu fakat benim hayatım boyunca pek üstünde durmadığım bir şeydir bu sakatlıklar. Çok ciddi boyutlarda olmadığı sürece pek önemsemem. Bunu da pek önemsemedim. Yaklaşık 6 gün boyunca çınlama, ağrılar ve duyu kaybı yaşadım ama üzerine gitmedik. "Ne var bu kulakta" diye bakmadık.
-Denge problemi yaşadınız mı? R.R: Evet yaşadım. İnsanın bütün dengesini sağlayan kulakları. Özellikte orta kulak. Denge kaybı, duyu kaybı, mide bulantısı... Bunları hep yaşadım.
-Almanya maçında?
R.R: Maçtan önce de, maç sırasında da, maçtan sonra da hep vardı.
-Bunu Fatih Terim ile paylaştınız mı?
R.R: Hayır, hocayla bunu hiç paylaşmadık. Ama Hırvatistan maçından sonraki her gün bu olayı doktorlarımızla konuştuk. Dediğim gibi üzerine gitmedik. "Hadi gidip İsviçre'de bir kulak-burun-boğazcı bulalım" diye düşünmedik. Darbeden dolayı ağrı var, "geçer" diye düşündük.
Kulak zarımın yırtılması kaybetmenin bahanesi değil
-Vücudunuz da bir S.O.S durumu vardı ama.. R.R: S.O.S durumu yaklaşık 5 gün boyunca vardı. I.R: Aslında bu rahatsızlık biraz da benim sayemde ortaya çıktı. Çünkü döndükten sonra tatil hazırlıkları yaparken sıkıntılarının ciddi boyutta olduğunu ben gördüm. "Çok rica ediyorum Rüştü tatile çıkmadan önce seni bir doktora gösterelim" dedim. Benim ısrarımla hem de çok çok ısrarımla doktora gittik. Normalde uçağa bile binmemesi gerekiyormuş ama o halde bir de uçakla döndü.
-Bu olayın finale yükselememizde bir etkisi var mı?
R.R: Ben pek öyle düşünmüyorum.
-Bunun bahane olduğunu söyleyenler de oldu...
R.R: Ben bunun arkasına sığınmıyorum. Çünkü benim için arkasına sığınacağım bir olay değil. Kulak zarımın yırtıldığını daha önce öğrenseydim de yine de o maçta oynardım.
-Bana saçma geldi ama bir de şöyle bir yorum vardı: "Kalede Volkan olsaydı sonuç böyle olmazdı."
R.R: Cevabı verdiniz zaten. Gerçekten saçma. Ben gazete okumuyorum ama Türk halkı çok yanlış eleştiriyor. O zaman bir adım geri gidin. Hırvatistan maçında penaltılarda Volkan olsaydı Rüştü olmasaydı... Bu yorum da saçma.
20 yıllık sporcuyum sadece bir maçtan sonra ağladım
-Rüştü Bey kaybettiği maçlar sonrası evde nasıl oluyor? I.R: Ben ona moral vermek için elimden geleni yaparım ama genelde içine kapanık olur. Beyni çok doludur, üzgündür, o anda sükunete ihtiyacı vardır. Ben de onu sağlarım. Zaten evde bir de ben "nasıl böyle bir şey oldu, nasıl yenildiniz bittik mahvolduk" desem moralman daha çok çöker. Ona hep destek oluyorum.
-Duygusal mıdır?
I.R: Evet duygusaldır.
-Çok önemli bir maçı kaybettiğinde eve gelip ağladığı oldu mu?
R.R: Tabii ki çok üzülürüm ama genellikle ağlamam. Tek ağladığım maç Fenerbahçe'deyken Denizlispor ile berabere kalıp şampiyonluğu kaçırdığımız zamandı. 20 yıllık sporcuyum, tek ağladığım maç o'dur.
-Siz ağlar mısınız?
I.R: Ben Hırvatistan maçında sevinçten ağladım. Yarım saat hiç durmadan ağladığım tek maçtır. Orada eşinizin verdiği emeği, çabayı görüyorsunuz. Onu tanıdığınız için duygularını daha iyi anlayabiliyorsunuz. Maçı çeviren isim olması bana çok daha fazla gurur verdi.
Çocuklarım canım Rüştü ise cananım
-Futbolcu eşi olmak hiç kolay olmasa gerek...
I.R: Evet, hiç kolay değil. Hem anne oluyorsun hem de baba. Aslında ilk başlarda daha zordu. Karakter olarak güçlüyseniz ve eğitim olarak alt yapınız varsa belli bir süre sonra üstesinden geliyorsunuz. O yüzden ben artık futbolcu eşi olmanın zor olduğunu düşünmüyorum. Başarılı, sevilen bir insanın eşiyim. Bu çok gurur verici bir şey.
-Biz Rüştü'yü "Türkiye'nin en iyi kalecilerinden" biri olarak tanımlıyoruz peki siz eşinizi nasıl anlatırsınız?
I.R: Birincisi Rüştü özünde çok iyi, dürüst, vicdanlı bir insan. İkincisi çok iyi bir baba, çocuklarıyla çok ilgili, düşünceli. Mesleki açıdan baktığım zamanda gerçekten işini çok profesyonelce, severek yapan, elinden geleni yapmaya çalışan, fedakar bir insan. Eş olarak da hayatımın aşkı... Başka ne diyebilirim ki...
-Ebru Şallı 'Benim eşim çocuğumdan önce gelir' demişti. Siz de öyle düşünüyor musunuz?
I.R: Çocuklarımız bizim canımız, kanımız. Bizim aşkımızdan dünyaya gelen canlarımız, kocam ise cananım(gülüyor). R.R: Eşim de ben de çocuklarımız için uğraşıyoruz, çabalıyoruz. Hep onların geleceğini düşünüyoruz. Önce eşin mi, çocukların mı diye bir soru olmaz. Biz zaten bir bütünüz.
Bir kere gördüm iki yıl sonra evlenme teklif ettim
-Işıl Hanım'ı birlikteliğe nasıl ikna ettiniz?
R. R: Benim gibi tipe çarpıldı denir ya öyle oldu. (gülüyor) I. R: Onu mecazi anlamda kullanıyor. Bizimki tamamen aşk. R.R: Işıl ile birlikte olmadan 2 yıl önce 94'de tanıştık. Sonra bir daha hiç görüşmedik. 2 yıl sonra gördüğüm ilk yerde evlenme teklifi ettim. Tam bir aşk evliliği yaptık
-Flört etmeden mi evlilik teklifi ettiniz?
R.R: Benim hayat arkadaşım olmasını çok istedim. Düşünün, bir kere tanışıp iki sene hiç görmediğim bir insana evlenme teklif ettim. Beni o kadar çok etkiledi ki... En büyük şahidim annemdir. Annem de tesadüfen Işıl'ı görüyor. Benim Işıl ile tanıştığımı bilmeden içinden 'Keşke böyle boylu poslu bir gelinim olsun' diyor. I.R: Rüştü'nün annesiyle tanışmaya gittiğimde şok oldu. "Sen oğlum için içimden geçen kızdın" dedi.
-Işıl Hanım için "acaba beni beğenir mi" diye düşündünüz mü?
I.R: Öyle bir şey değil de şu olmuş olabilir R.R: Hadi sen cevap ver de kurtar beni.(gülüyor) I.R: Benim mesafeli soğuk bir yapım vardır. O sebepten dolayı Rüştü ilk benimle tanıştığında böyle bir şey hissetmiş olabilir. Rüştü ile 17 yaşında tanıştı. Flörte uzak bakan bir insandım. Bu belki Rüştü'ye yansımış olabilir.
Eşim sosyal hayatta mini etek giymez
-Çok modernsiniz. Işıl Hanım'a hangi konularda müdahale edersiniz? R: Evli insanlar birbirlerini çok iyi tanırlar. Eşim benim neyi sevmeyeceğimi çok iyi biliyor.
-Rüştü Bey neyi sevmez?
I: Evliliğimde 11. senemize giriyoruz. O şimdi tek kelimeyle anlatılamaz. Ben Türkiye'ye malolmuş bir futbolcunun eşiyim. Dışarıya çıktığımız zaman hareketlerimde yaptıklarımdan ben sorumluyum. O bana söylemeden yapıp yapmamam gereken şeyleri bilmem gerekiyor. R: Mesela bir sürü reklam teklifi gelir. Hiç bana sormadan kabul etmez. Çünkü benim bunu tasvip etmediğimi biliyor.
-Eşiniz mini eteğini rahatlıkla giyinebiliyor ama reklam filminde oynayamıyor..
R: Yok öyle çok mini giymez. I: Tatildeyken. R: Tatildeyken olur. I: Giydiğim oluyordur ama yeri ve zamanı önemli R: Tatildeyken bir şey olmaz ama normal sosyal hayatta giymez.
-Eşinizin kıyafetlerine karışır mısınız?
R: Beğenmediğim bir şey olursa söylerim. "Ama ben böyle daha rahatım" derse "silah zoruyla çıkart onu" demem.
-Kim daha kıskanç?
R: Güzel soru. Ben de kıskanıyorum o da kıskanıyordur herhalde. Kıskanmak seviyorsanız normal bir şey. "Başına buyruk hareket etsin nasılsa kıskanmıyorum, öyle gezsin, öyle giyinsin, öyle hareket etsin." diye bir şey yok. I: Kıskançlığın da bir dozu vardır. Rüştü'nün biraz önce söylediği gibi sevgi varsa kıskançlık olur. Ben kocama hala ilk günkü kadar aşığım. Bir insana aşık olduğunuz zaman tabiki paylaşmak hiç bir şekilde istemezsiniz. Ben en ufacık şeylerde kıskançlık yapıyor olsaydım 11 sene boyunca zaten bu ilişki yürümezdi. Başka birinin bakışı beni kıskandırmaz. Önemli olan benim kocamın gözleridir, hisleridir ben onunkileri kıskanırım.
-Birbiriniz fiziksel olarak en çok neresini beğeniyorsunuz?
R:Saçlarını çok beğeniyorum. Bir insan seviyorsa saçına, kilosuna, burnuna hiçbir yerine bakamıyor zaten. Kalp güzelliği çok önemlidir. Fiziksel güzellik gider ama kalp güzelliği hep kalır. I: Rüştü'nün gözlerini beğeniyorum. Belki insanlar birbirlerini ilk gördüklerinde fiziksel olarak tanırlar ama uzun vadede baktığınızda birbirinizle iyi anlaşıyor olmanız birbirinizden sıkılmıyor olmanız çok önemli.
-Futbolcu eşleri arasında en güzeli maşallah Işıl Hanım.
R: Sadece maşallah deme Nas'ı Felak'ı da oku. (gülüyor) Benim karım öncelikle çok akıllı bir insandır. Atalarımızın bir sözü vardır yuvayı dişi kuş kurar diye. Bu çok doğru bir laf.
-Futbolcu eşleri arasında türbanlı olanlar da var, sizin eşiniz daha modern. Gruplaşmalar oluyor mu?
R: Kesinlikle mümkün değil. Türbanlı, açık, modern bunlar hiç fark etmiyor. İnsan her zaman insandır. I: Öyle kapalı insanlar vardır ki, beyin olarak açık insandan daha akıllı ve moderndir.
-Kamplarda birbirinizden uzak kalmak sizin için zor oluyordur...
R: Aslında bu bir avantaj. Çünkü birbirinizi daha çok özlüyorsunuz. I: Ne kadar ayrı kalırsak o kadar çok birbirimiz özlüyoruz. 11 senelik evliyiz ama birlikte olduğumuz zamanı totale vurduğunuz zaman 3 senelik evli gibi oluyoruz kamplar ve maçlardan. O kadar çok ayrı kalıyoruz ki 11 yıllık evlilik 3 yıllık evlilik gibi oluyor.
-Kamp döneminde en çok neyi özlüyorsunuz?
R: Uzun kamplarda tek özlediğim şey ailemdir.
-Hala birbirinize çok aşıksınız. Bunun sırrı ne?
I: Bu bizim sevgimizin, saygımızın, aşkımızın bitmemesiyle alakalı bir şey. Birbirimizi çok iyi tanıyıp bazı değerleri yok etmemek, çok yüz göz olmamak lazım. Bizde bunlara dikkat ediyoruz. Biz Rüştü ile bazen konuşuyoruz, birbirimizi bu kadar çok seviyoruz ve bu aşkı yıpratmamamız gerektiğini söylüyoruz. Birbirimize güzel sürprizlerimiz oluyor. R: Sürprizler muhakkak vardır ama onlar da bizim aramızda kalsın.
Maç öncesi Ayetel Kürsi, Felak, Nas, İhlas dualarını okurum
-Maçlarda uğur yapar mısınız?
I: Maça çıkmadan önce Rüştü'ye telefon açıp sorardık kızımla, "hangi formanı giyeceksin turkuaz mı kırmızı beyaz mı " diye. O hangi renkte forma giyerse biz de evde kızımla birlikte o renkte bir şey giyeriz. Kızım ve ben çok dua ederiz maçlardan önce. Maçın başlangıcından bitişine kadar her saniye dua ediyorum. R: Biz maneviyatın, inancın önemini biliriz. Yeri geldiği zaman namazımı da kılarım. Cuma namazlarına giderim.
-Sahaya çıkmadan önce okuduğunuz dualar neler?
R: Bildiğim duaları okurum muhakkak. Ayetel Kürsi, Felak, Nas, İhlas hep okurum. Bu işler için uygun dualar vardır onları hep okurum. Allah'dan tek isteğim bana güvenenlere mahçup olmamaktır, bu duaları da bu sebepten dolayı okurum.
-Büyü bozsun diye kalenin önüne tavuk bacağı da gömülüyormuş...
R: O tarz şeyler var. Çünkü büyü diye bir şey var.
-Büyü yüzünden yenildiğinizi düşündüğünüz maç oldu mu?
R: Yok hiç öyle olmadı. Onlar bahane aramak içindir. (gülüyor)
-Işıl Hanım yabancıların eşleriyle mi daha iyi anlaşıyorsunuz yoksa Türk futbolcuların eşleriyle mi?
I: Hiç fark etmiyor benim için. Yabancı-Türk diye ayırmıyorum ki ben. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz sonuçta. Futbolcu eşlerinden de yakın arkadaşlarım vardır farklı çevrelerden de çok arkadaşım vardır.
-2 çocuk sahibi olmanıza rağmen çok düzgün bir fiziğiniz var. Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
Haftanın 4,5 günü düzenli olarak spor yapıyorum. Tenis oynuyorum, plates yapıyorum. Beslenmeme, uykuma çok dikkat ediyorum. Kendimi bildim bileli hep spor yapıyorum.
-Eşinizle birlikte antreman yapar mısınız?
I: Tatillerde Rüştü dinlenir ben de ona ayak uyduruyorum dinleniyorum.
-Bütün futbolcu eşleri birbirbine benziyor neden hepsi sarışın?
I: Hiç bilemiyorum. Belki birbirimizi çok seviyoruzdur aynı olmak istiyoruzdur. Aslında herkes kendine özgüdür. Dışarıdan öyle görünebilir. Ama hepsinin ayrı bir tarzı ve havası vardır. R: Bu bir tarzdır. Belki hepsi röfle yaptırmayı seviyordur.
-Evli olmalarına rağmen çapkınlık yapan futbolcular var. "Eşimin gözü dışarıya gitmesin güzel ve bakımlı olmalıyım" diye düşünüyor musunuz?
I: Hayır onunla hiç ilgisi yok. Benim bunları sağlığım için yapmam gerekiyor. Bunun yanında kendime olan bir saygım var. Karşı taraftan çok ben kendimi aynada gördüğümde iyi hissetmem lazım. Ben zaten hayatım boyunca hep sporla ilgilendim. R: Ben ölünceye kadar eşimin yanında olmak isterim.
-Duygusal bir film izlerken ağlar mı? I: Genellikle ben ağlarım, oda karşıma geçip güler "niye ağlıyorsun, bunlar gerçek değil" der. R: Ağlamaması gerekir sonuçta o film insanları kandırıyorlar. Yalancı bir ortam.
-Alışverişte çok büyük paralar harcar mısınız? I: Önemli olan doğru alışveriş yapabilmektir. Hep almak değildir. Gerekli olan ve ihtiyacımız olan şeyleri alırız. Rüştü'nün alışverişini de ben yaparım.
-Rüştü Bey'e en yakıştırdığınız kıyafet ne?
I: Rüştü'ye takım elbiseyi çok yakıştırıyorum. Ama artık spor giyiniyor. Aslında hepsi yakışıyor. Dünyadaki en yakışıklı futbolcu bana göre Rüştü'dür. R: Öncesinde takım elbise giyerdim ama eşim şimdi tarzımı değiştirdi.
-Maçlara saçınızı yapmak için kuaför gelir mi?
R:Ben hiç böyle bir şey yaşamadım talepte etmedim. Sadece 40-50 günlük uzun kamplarda gelirler her futbolcunun saçının sakalının traşını yaparlar. Ama ben özellikle kuaförü "çağırıp gel benim saçımı şöyle topla" demem. Bunu yapan futbolcu arkadaşlarımız varsa saygı duymak gerekir. I: Ona ait her şeyi ben yapıyorum. Ölçüleri bedenleri hep bendedir. Kıyafetlerini hep ben alıyorum ama saçlarıma karışmıyorum. R: Saçlarıma bir tek kızım karışıyor. "Kestirme" diyor
aslı Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 56 Yaş : 34 Nerden : kayseri Meslek : öğrenci Hobi : fenerbahçe volkan Kayıt tarihi : 29/11/08
-Penaltı atışlarında futbolcunun topu kalenin neresine vuracağını anlayabiliyor musunuz?
R: Bunun iki noktası vardır. Birincisi his ikincisi eflekstir. Çok çabuk karar verip çok çabuk uygulamak lazım. Anlık bir olaydır. Futbolcunun vücuduna, ayağına, gözlerine bakarsınız. Onlardan birini yakaladığınız zaman siz de doğru bir şekilde karar vermişseniz topu kurtarırsınız. Ama bu her zaman mümkün olmuyor. Ben 14 yıldır milli takımdayım. 118 maçım var. 118 tane maçın içinde de bir iki tane hatalı gol yeme hakkım var zaten, yemişimdir de.
-Maçtayken tirübündeki küfürleri duyuyor musunuz?
R: Evet duyuyorum
-İçinizden "ben de seni" diyor musunuz?
R:Bunu Türkiye'nin ekonomik, sosyal yapısını bilmiyorsanız söylersiniz. Tribünlere gelen insanların bulundukları durumu anlamak lazım. Ekonomik sıkıntıları vardır, sosyal sıkıntıları vardır, işsizdir, karısıyla kavga etmiştir. Maça gelir sters atar. Çünkü bizim ülkede spor kültürü bu. Hiç ummadığınız eğitim almış kültürlü insanların bile maçlarda küfür ettiğini görüyorsunuz. O zaman normal ya da hiç eğitim almamış insanların küfür etmeleri son derece normal. I: Hakikaten Rüştü hayatı boyunca hiç küfür etmemiştir. Bu zamanda kadar ağzından tek bir kötü kelime duymadım.
-Fanatiklerin çoğu futbolcunun ailesine de küfür ediyor. Sizin başınıza böyle bir şey geldi mi?
R: Futbol oynadığım müddetçe bana hiç küfür edilmedi. Belki mırıntılar, kırıntılar olmuştur ama küfür edilmedi.
-Çarşı taraftarı bu sene maçlara gelmeyecekmiş...
Böyle bir karar alındığını ben milli takım kampındayken duydum. Taraftar demek takım için bir güç demektir. Biz taraftarımızı her zaman yanımızda isteriz. Dolayısıyla çarşı grubu bizlere yüksek destek veren bir taraftar grubuydu, böyle bir kararı istemeyiz tabiki. buralara kadar gelmemiz futbolcuların başarısının taraftarında sahiplenmesinden dolayı bu hale gelmiştir.
-İbrahim Toraman ve ibrahim Üzülmez arasındaki sorun nedir?
R: Siz ne biliyorsanız ben de o kadar biliyorum. Tabi alınan bir karar bu yönetim kurulu, hoca ve menajerimiz almıştır yapacak bir şey yok.
Artık spor gazetesi okumuyorum
-Siz şu an zirvedesiniz ama futbolcuların eninde sonunda futbol hayatları bitiyor. Kendinizi bu duruma hazırlıyor musunuz? R: Alışmak zorundasınız. Şöyle söyleyeyim bu zamana kadar futbol oynamış, sonra bırakmış insanların bunalıma girdiklerini ben görüyorum. Parası vardır ama ilgisizlikten dolayı bunalıma giren insanlarda vardır. Ama şu bir gerçektir ki futbolu bırakan insanlara ilgi azalıyor. Ben bunu yıllardır tasarladım ve biliyorum ki bu serüven bitecek. Futbolu oynarken bunu düşünürseniz o oyunun sonu gelmez. Çünkü bazı insanlar vardır egoları çok yüksektir ve gazetede ismi çıkmadığı zaman bunalıma girer. Ben o tarz düşünen bir insanım. Ben Barcelona'dan döndüğümden bu yana spor gazetesi okumuyorum. Ben futbolu bıraktığımda yanımda tek olacak olanlar ailemdir. Ben spor oynarken de benim için ilk planda ailem vardı, sporu bıraktıktan sonrada öyle olacak.
-Sporu bıraktıktan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? R: Futbolcunun kafasında ilerde yapmayı düşündüğü 5 tane meslek vardır. Spor yorumcusu, antrenörlük, yöneticilik, futbolcu menajerliği, herhangi bir iş hayatı.
-Bir çok genç futbolcu düzensiz hayatın kurbanı oluyor. Bir futbolcu evli olursa daha mı başarılı olur? R: Evlilik bir kumar. Kumar oynarsınız, kazandığınız zaman her şeyiniz iyi gider, iyi gitmezse bu her şeye yansır. Evlilik sorumluluk ister, bu adımı atarken planlamak zorundasınız. Evlilikten önce bir tek kendinizden sorumluyken, evlendikten sonra sorumluklarınız artar.
Futbolcu parasını tutmazsa köprü altında şarap içer
-Abilik yapıp "aman yanlış yapma" diye uyardığınız futbolcular oluyor mu? Evet oluyor. Ben uyarıyorum dinleyip dinlememek onlara kalmış, dinleyen kazanır. Bana da çok öğütte bulunan oldu. Mesela Can Bartu, Cemil Turan, Ziya Şengül. Bunlar bize çok yakın isimlerdi. Ben de herkesi uyarıyorum "şu an futbol oynarken biriktirdin bir yere attın, biriktirmezsen köprü altında şarap içersin" diyorum. -Peki bu uyardıklarınızın arasından sizi dinleyen futbolcular var mı?
Var tabi. Ben bunu herkese söylerim. Oğuz, Selçuk, Tuncay, Semih? Milli takıma baktığımız zaman Emre var. Bunlar hayatın acı yönlerini görüp gelen insanlardır. Büyüklerinden almış aldıkları sözleri uygularlarsa hep kazanırlar, uygulamazlarsa köprü altında şarap içerler. Çünkü futboldan sonra hiçbir şeyin garantisi yok.
-Futbol hayatınız boyunca yapılan hangi eleştiri sizi çok üzdü?
R: 98'de kramponlarımı alt vidasını tamir ederken elim kesildi. Dediler ki eşiyle kavga etti eşine sinirlenip cama vurdu. Neyse biz doktora gittik dikiş falan atıldı. Doktora gidip "bu cam kesiği değildir, bıçak gibi bir kesici aletin kesmiş olduğu yaradır" diye rapor aldım. İlişkime gölge düşüren insanları da mahkemeye verdim. I: Olay bir de o kadar basite indirgemişler ki hiç unutmuyoru; "ben Rüştü'ye beni yemeğe götür" diyorum o götürmüyor kavga ediyoruz bana sinirleniyor ve cama yumruk atıyor. Ve hiç unutmuyorum o zaman oturduğumuz eve gazeteciler gelmiş ve kapıcıya sormuşlar buraya camcı geldimi diye. Yani o kadar inanmışlar.
-Fenerbahçe'den Beşiktaş'a geçmenizde eşinizin etkisi olduğu doğru mu?
R: Benim Fenerbahçe'den Beşiktaş'a geçişim çok farklı sebeplerden dolayıydı. Tabi bunu eşimlede oturup konuştum. FB'de onca yıl boyunca yaşamış olduğumuz güzellikler, çirkinlikler var. Bunları önce bir masaya yatırıp tartışmasını yapıyoruz, artıları eksileri konuşup ona göre hareket ediyoruz. Eşim bana "evet" gidiyorsun veya "hayır kalıyorsun" diye bir şey söylemedi. Ben sadece sakin kafayla düşündüğümde artık Fenerbahçe'den ayrılmam gerektiğini anladım. I: Ben de eşimi huzurlu ve mutlu görmek istiyordum. Rüştü o zamanlarda çok mutsuzdu ve ben onu mutlu görmek istiyordum. Böyle bir şey söz konusu olduğunda da oturup birlikte karar verdik.
-Fenerbahçe maçlarında Beşiktaş kalesindeyken ne hissediyorsunuz?
Bir kere oynadım ve hiçbir şey hissetmedim. O anda profesyonel hareket etmek zorundasınız. Duygusallığa işi vurursanız o sahada görevlerinizi yerine getiremezsiniz. O futbolcularla yıllarca beraberliğim dışında o formayı ben 12 yıl boyunca giydim. Ama maça çıkarken bunları hep bir tarafa itiyorum ve sadece formasını giydiğim takımdaki görevimi yapıyorum.
-Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'deki gibi takım ruhu, arkadaşlık yok diyenler var. Sizce de öyle mi? Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Beşiktaş'ta da dostluklar var.
-Futbol dünyasında "asla affetmeyeceğim" dediğiniz birileri var mı?
R: Benim var ama isim vermem. Şu an futbolun içinde olduğum için bu kişileri deşifre edemem.
I: Benim yok. Ben daha pozitif bakmak zorundayım. Sonuçta hayat bu. Olumlu, olumsuz her şey yaşanabilir. Sağlık olsun.
R: Kesinlikle mümkün değil. Türbanlı, açık, modern bunlar hiç fark etmiyor. İnsan her zaman insandır. I: Öyle kapalı insanlar vardır ki, beyin olarak açık insandan daha akıllı ve moderndir.
arkiler volkinin türbanlı biriyle görmek istermisiniz
Dilruba Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 404 Yaş : 29 Nerden : istanbul Meslek : öğrenci Hobi : müzik Kayıt tarihi : 20/10/08
R: Kesinlikle mümkün değil. Türbanlı, açık, modern bunlar hiç fark etmiyor. İnsan her zaman insandır. I: Öyle kapalı insanlar vardır ki, beyin olarak açık insandan daha akıllı ve moderndir.
arkiler volkinin türbanlı biriyle görmek istermisiniz
vayy süper soruu ama bn istemem açıkçası
kardelen Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 965 Yaş : 35 Nerden : türkiyeden Meslek : ............. Hobi : volkanı deli gibi sevememek:(((( Kayıt tarihi : 25/11/08